Basketbol ve Bize Öğrettikleri

Burada basketbolu ve bize öğrettiklerini gözlemleyeceğiz…

***TayfunGozunden***

CAFERAĞA SOSİSLİSİ HİKAYESİ-İHTİYAR DELİKANLI YALÇIN UÇMAK İLE SÖYLEŞİ

Bu yazıda/söyleşide sizleri Kadıköy’ün spor alanında simgelerinden biri haline gelmiş bir spor tesisine götürececeğim.. Hayır hayır, Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumundan bahsetmiyorum..

Ama inanın onun kadar tarihsel bir miras haline gelmiş olan bir salonu “Caferağa Spor Salonunu ve o lezzet harikası ünlü Sosislinin Hikayesini ” sizlere anlatacağım…

Bu hikaye için sizlere bu adresin tarihçesinden biraz bahsetmem gerekiyor..

Buyurun bakalım “ Caferağa Mah. Sakız sok. No:22” adresine…

Öncelikle 1930’lu yıllara dönmemiz gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bu adres Kadıköy Adliyesinin adresiydi… Yaklaşık 20 yıl bu şekilde hizmet verdikten sonra 1950’lilerde çıkan bir yangınla beraber tabiri caizse koca bir viraneye döndü…

Zamanla berduşların, ayyaşların yani birazda suça meyilli kişilerin yuvası haline geldi…

İşte ilerleyen satırlarda keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğim “Yalçın Abi” burada hikayeye dahil oluyor…

Yalçın abi yılların Kadıköylüsü, Modalısı, bir İstanbul insanı aslında… Gençlik yıllarında kısa süre  Fenerbahçe’de futbol oynayan (aslında çok da beğenilen) daha sonra sakatlık sebebiyle futbolu bırakmak zorunda kalan ve (biraz da geçim telaşıyla) mahallenin balıkçısı olan “Balıkçı Yalçın” o yıllarından gelen hoş sohbeti ve lafını esirgemeyen yapısı ile Kadıköy’de çok sevilen bir kişilik oluveriyor…

İşte bu Yalçın abi(m) belediye ile temasa geçiyor ve bir dozer ayarlıyor… O büyük yangından sonra kalan kalıntıları iyice yıkıyorlar. Organize ettiği mahallenin gençleri ile burayı iyice temizliyorlar ve dümdüz bir hale getiriyorlar. Yine belediyenin yardımı ile bulunan kale direkleri dikiliyor ve kireçle saha çizgileri çizilip bir futbol sahası haline getiriyorlar.

Öyle alelade bir futbol sahası diyip geçmeyin; zamanın en çekişmeli maçları burada yapılıyor. Üstelik kenarda bayağı tribünleri bile var bu sahanın. Hatta Elektrik İdaresinden direkler getirilip ışıklandırmaya bile kavuşmuştu o yıllarda semtin bu yeni futbol sahası.. O derece yani…!!

Fenerbahçeli futbolcuların da (Ziya Şengül; Ogün Altıparmak, Cemil Turan gibi) gelip bilfiil oynadığı maçlar ile iyice ünlenen bu “Adliye Sahası” 1960’lı ve 70’li yıllarda yaz aylarında akşamların vazgeçilmez eğlencesi olmaya başlamış.…

Gel zaman git zaman 1983’de iktidara gelen Turgut Özal ve Anavatan partisi Kadıköy için (o zaman belediye başkanı Osman Hızlan) bir proje hayata geçirmek istiyorlar…”Adliye Sahasına bir spor salonu inşaa etmek”

Sayın Özal’ın cesaretlendirmesi ve Yalçın abi ile de yapılan görüşmeler neticesinde 5 işadamı (Ali Dinçkök, Abdullah Acar, Mete Has, Tanju Zarbun ve Mesut Dizdar) sağladığı finansman ile bugun bilenen adı ile “Kadıköy Caferağa Spor Salonu” 18 ayda tamamlanıyor….

1986’da açılan salon ile Kadıköy yeni bir spor salonu kazanmış oluyor…!!

“Sakız sok No 22” ‘yi  o virane halinden dönemin en ünlü semt sahası haline getirenlerin en önemlisi Yalçın abi ya da Yalçın Uçmak artık sahalardan salonlara geçiş yapıyor…

Nasıl mı? Belediye Başkanı rahmetli Osman Hızlan ondan salonun büfesini işletmesini istiyor…

Böylece hem Yalçın abi el emeği göz nuru sahadan uzaklaşmamış olacak hem de belediye salonu güvenilir bir kişiye bir anlamda emanet etmiş olacaktı…

Neyse bu kadar geçmişe ait bilgi vermek yeter… Artık sözü olayın kahramanı Yalçın abi ye bırakma zamanı.. Haydi gelin bakalım bu keyifli sohbete;

– Yalçın abi; Hoşgeldin.. Öncelikle teşekkür ederim bu röportaj için.. Bize biraz kendinden bahseder misin? 

– Merhaba, Hoşbulduk. Valla ne anlatayım ki. Eski İstanbullu, eski Kadıköylüyüm. Çocukluğum, gençliğim hep burada geçti. Balıkçılık yaptım, futbol oynadım, kısacası halkın içindeyim hep.  Her şeyden önce esnafım tabi.. Anlayacağın burada büyüdük, burada yaşlandık…

– Yaş kaç abi?

43 (gülerek…)

  • Hadi canım; daha gençsindir….
  • Tabi tabi..(kinayeli şekilde gülerek)  Valla 85 oldum…
  • Maşallah abi.. Sen İhtiyar delikanlısın.. Biz biliriz seni..Allah sağlıklı güzel ömürler versin… Burada tek başına mısın? Tekin abi var bir de galiba.. 
  • Evet evet.. Tekin var. Hep gelir yardıma ama ben her gün buradayım…
  • Abi bize Caferağa Sosislisinin tarihçesini biraz anlatır mısın? Bu lezzetin sırrı nedir?
  • Valla aslında işin püf noktası şu: Ne iş yapıyorsan yap (özellikle mutfak işinde, lezzet işinde) özenerek yapacaksın. Biz neler gördük bu zaman kadar bir bilsen şaşarsın… Mesela bak; balıkçılık yaptığım zamanlarda neler vardı neler! Balıkhanedeki tüm vatozları toplayıp kuyruklarını kesip kalkan diye satanı mı arasın; ya da bizlerin kötü diye ayırıp attığı balıkları gece 12’de toplayıp taze balık diye satanı mı? Bu işi yapmaya başladığımdan beri hep özenli iş yapmaya çalıştım.
  • İlk zamanlarda lezzeti tutturabildin mi?
  • İlk zamanlar sosisi buradaki ermeni bir kasaptan (Mortodello) alıyordum. Domuz etindendi ama o kadar lezzetliydi ki çok seviliyordu. Sonra domuzdan vazgeçtik. Dana sosisten yapalım dedik. İlk başlarda Migrostan alıyorduk. Ama sonra ben çok beğenmedim, ağız tadı tam olmadı vazgeçtik. Tekrar bizim Ermenilere döndük. Onlardan dana sosis almaya başladık. Yıllardır tanırlar beni nasıl özendiğimi biliyorlar. Onlar da daha güzel mal vermeye başladılar. Ben zaten titiz.. Böyle oluşturduk zinciri… 
  • Kücüklüğümden beri biliyorum. Hem lezzeti hem de malzemesi bol abi senin sosislilerin…
  • Tabi tabi öyledir bizim ürünler. Ben yıllardır aynı şekilde esnaflık yaptım. Özenli dürüst iş yapacaksın. Sosisli de de malzemeden çalmadan herkesin sevebileceği bir lezzet olsun istedim. Yoksa ucuza kaçmak kolay ne olacak ki…
  • Maalesef günümüzde bunu yapan çok var….
  • Olmaz olur mu? Bilemiyorum valla. Hayret ediyorum… Dükkan kiraları çok fazla; son zamanlarda çok arttı belki o yüzden yapıyorlardır ama olmaz; olmamalı!
  • Salonda gördüğün sıkıntılar neler?
  • Kadıköy’ün genel sıkıntısı çok gürültü var. Salonun etrafında market, bakkal çok. Özellikle zincir marketler çoğaldı. Bizim gençliğimizdeki bakkalların yerini aldılar. Tabi onlar çok büyük miktarlarda daha çok alınca daha ucuza satabiliyorlar. Meşrubat ve çikolata, bisküvi tarzında ürünlerde bizim satışlarımız etkileniyor. Salon önünde güvenlik yeterli olmadığı için herkes dışardan aldığı yiyeceklerle salona giriyor. Bu da benim işimi baltalıyor tabi…
  • Salon dışı için de fikirlerin var galiba…
  • Yani tabi yollar ve kullanım alanları çok dar. Kadıköy’ün, Bahariye’nin, Moda’nın yapısı gereği bu böyle.. Yıllardır böyle… Ama bence son zamanlarda biraz daha sıkıntı arttı sanki. Buna bir çözüm bulunmalı.. Sadece araba yollarından bahsetmiyorum, yaya yolları da problem. Mesela işletmelerde sokağa taşıyorlar. Trafik sıkıntılı zaten bir de bu olunca sorun büyüyor.

CAFERAĞA SPOR SALONUNDA OYNANAN BİR MAÇ

  • Peki (salonun içerisi için soruyorum) mevcut şartlar nasıl iyileştirilebilir?
  • Yaz aylarını da düşünerek söyleyeyim sana, mutlaka klima konulmalı salona. Sen de en son yaşadın bak. TBF yaz ligi maçlarında burası hamam gibiydi…
  • Bilmez miyim abi, Saunaya girmiş gibi olduk hepimiz….
  • Herkes 1-2 kg verip çıkıyordur maçlardan… Oyuncular, hakemler, salon görevlileri ne yapsın?
  • Salonun yenilenmesi düşünülüyordu galiba bir ara değil mi?
  • Yani aslında bazı projeler vardı duyduğumuz. Daha modern bir hale getirmek için ama şu anda bildiğim gündem de yok böyle birşey..
  • Pandemi süreci, bu Covid belası nasıl etkiledi sizleri?
  • Çok kötü etkilendik tabi.. Bir anda kapama oldu. Açılır mı açılmaz mı derken kapalı kaldık kaç zaman.. Malların raf ömrü geçmeye başladı. Geri iade etmek istedik, almadılar. Mecbur döktük hepsini.. Seyirci gelmeyince bizim işler doğal olarak düşüyor. Geçen sezon seyircisiz oynandı biliyorsun…Sadece burası için konuşmuyorum. Ülker Sports Arena, Metro Enerji Spor Salonu ve Sinan Erdem’de de varız ama işte gelen olmayınca zorlandık tabi..
  • İnşallah bu sezon %50 kapasite ile bile olsa salonlara seyirci akışı başlayacak. Siz de umarım toparlarsınız…
  • İnşallah
  • O zaman abi sana en kritik soruyu soruyorum şimdi… Gençleri ve basketbolu çok seviyorsun Sen burada tüm maçları izliyorsun. (özellikle altyapı maçları daha ağırlıklı oynanıyor burada) Tüm genç oyuncuları (benim oğlum Doruk dahil) gözlemliyorsun….
  • Tabi canım her maçı izlerim valla. O hale geldik ki çocukların maç öncesi ruh halinden maçların içerisindeki davranışlarından atış öncesi şutları kaçırıp kaçırmayacağını bile biliyorum…
  • O halde kritik sorum şu: Türkiye’de altyapı basketbolu ne durumda? Geleceği nasıl görüyorsun?
  • Valla kötü görüyorum maalesef. Bir tıkanma var sanki. Sana da şimdi kızayım , uyarayım biraz sen de git Doruk’a ve arkadaşlarına söyle… Teknoloji gelişince artık tamamen maçlara konsantre olamıyor gençler. Hepsinin elinde telefonlar maç öncesi maç sonrası dolaşıp duruyorlar…
  • (Not: Doruk benim oğlum; basketbol oynuyor ve Caferağa’ya benden daha fazla geliyor!)
  • (Yalçın abiyi kızdırmak için araya giriyorum) Ama abi teknoloji artık günümüzün vazgeçilmezi .. Baksana bu röportajda bile fotografları çekerken , kayıt alırken hep o tür telefonlar kullanıyoruz…
  • (O da bana kendi telefonunu gösteriyor) Bak benim telefonuma! En basit model. Arayıp konuşuyorsun işte… Bu yeter kardeşim ne gerek var başka türlüsüne… Allah, allah…!!
  • Şaka Yalçın abi şaka.. Kızdırmak için yaptım seni…:)
  • (Hafifçe homurdanıp başını salladıktan sonra) İşin gerçeği altyapı için para ayrılması, bütçe oluşturulması lazım. Kulüplerin bu işi yapabilmeleri için teşvik edilmeleri şart. 1. Lig kulüplerini geç; 2. Ve 3. Lig kulüplerinde para yok ki.. (Salona giriş yapan oyuncuları göstererek…) Keşke olsa da gençlere daha çok yatırım yapsalar.(Not: Biz konuşurken TB2L maçı başlamak üzereydi -> Darıca Gençlik – High Touch)
  • Peki abi yaptığın işten sıkıldığın oldu mu? Öncesini saymıyorum ama dile kolay 1986’dan beri buralardasın… Hiç yeter artık dediğin oldu mu?
  • Zaman zaman kızıyorum, sinirleniyorum tabi.. Eskisi gibi değil ilişkiler ama çok seviyorum buraları. Çoçuğum gibi burası.. El emeğimiz var. Ellerimizle temizlemiştik arsayı o zamanlar.. Tabi gençlerle beraber olmakta keyif veriyor. Çok güzel zaman geçiriyorum onların sayesinde.. Baksana zaman nasıl akıyor; 1986 diyorsun, daha dün gibi.. Şimdi bile yeni kalktık gibi saate bak öğleni geçirdik bile…
  • Son olarak gençlere bir tavsiyen var mı?
  • Çalışsınlar, keyif alsınlar, yaptıkları işten.. Sonuçta bir kere geliyoruz bu canına yandığımın dünyasına… Haa bir de sigara ASLA içmesinler…
  • (Bu arada sigara içmek için dışarıya çıkan bir yardımcı antrenörle selamlaşan Yalçın abi, nereye diye soruyor… O da abi bir sigara içip geliyorum diyince; Gülerek “Zıkkım iç çocuğum zıkkım iç diyor :))”
  • Abi hoş sohbetin için çok teşekkür ediyorum. Ağzına sağlık! Çok keyifliydi…
  • Ne demek… Ben teşekkür ederim.. hem öyle veda eder gibi konuşma 23 Ekimde senin oğlanın sezonu başlıyor… Yine geleceksin buralara (gülerek)….

Yalçın abiye teşekkür edip görüşmeyi sonlandırdıktan sonra hemen tabiki efsane sosislisinden yemeye başladım… Eeeee ne de olsa röportajı öğlen saatlerine denk getirmemin bir sebebi de buydu…

Hoş gerçi Caferağa Sosislisini götürmek için yemek saatini beklemeye de gerek yok ya neyse…!!

Bu yazıyı sonlandırmadan önce Caferağa’nın benim adına öneminde bahsetmezsem olmaz… Benim Caferağa anılarımda salonun açılışıyla aynı döneme denk gelir…

Bendeniz doğma büyüme bir Ankara’lıyım… (Evet bildiğiniz Angaaara bebesiyim) Ama teyzemlerin İstanbul’da olmalarından dolayı kendimi bildim bileli pek çok tatilimi İstanbul’da geçirmişimdir. 

Teyzemlerde Moda’da oturdukları için küçüklüğümden beri karmakarışık İstanbul’un en iyi bildiğim semti (çoğu kişiye labirent gibi gelse de) Moda’dır, Bahariyedir, Kadıköy’dür..

Küçükken kuzenlerimle o çok azıttığımız zamanlar Caferağa Spor Salonunun açılması ve Sosisli ile tanışmamızla çok daha keyifli hale geldi tabi…

Defalarca sudan sebeplerle evden fırlayıp Caferağa’da sosisli yiyip sonra eve gidince (ne halt ettiğimizi çaktırmamak için) tekrar yemek yediğimiz çok olmuştur…. (Kulaklarınız çınlasın Levent ve Demircan..!!)

Ama benim adına o salondaki en büyük macera Ekim 1987’de olmuştu.. Sanırım 30 ya da 31 Ekim günü olması lazım… İlk defa salona 1. Lig maçı verilmişti..Ben 29 Ekim tatili sebebiyle annemlerle (YİNE) Ankara’dan İstanbul’a gelmişim… 

Fenerbahçe ve Tofaş orada sezon maçı yapacaklardı…Biz de tabi her türlü o maça gitmeye karar verdik…Yaş daha 13 o zaman… Yine bir katakülle ile evden Bahariyeye sinemaya gideceğiz diye çıktık… Çıktık ama 4-5 zibidiyiz nasıl gireceğiz maça bilmiyoruz…En kötü oralarda dolanır basketbolcularımızı görmeye çalışır döneriz diyorduk…

O zamanlar Fenerbahçe’deki kadro da muazzamdı…

Bu aralar TBF başkanlığına aday olan Erman Kunter; Aliço (Ali Limoncuoğlu); Hakan Artış, Necdet Ronabar ve daha niceleri…

Ama itiraf edeyim ki bizim hedefimiz Pete Williams’ı görmekti.. Uçan Amerikalı Pete hepimizin idolüydü.. Sanki herseyi yapabilecek bir oyuncuydu benim gözümde….

Neyse… Bu düşüncelerle geldik Caferağa’ya… Ama içerisi ve kapı girişi ana baba günü inanılmaz bir izdiham var. Neredeyse tüm Fenerbahçeliler salona koşmuş gelmiş gibiydi..

Ehh ne kadar dil döktüysek, yalvardıysak giremedik maça… (Büyük hayal kırıklığı)

Yapacak birşey yok biz de salon etrafında dolanıp durduk.. O zamanki aklımızla çıkan sesleri dinleyip maçı skorunu tahmin etmeye çalışacaktık… Gençlik aklı işte… Bir müddet izledik (pardon dinledik) maçı sonra sıkıldık tabi yemek yemeğe falan gittik… Dönüşte baktık hala devam ediyor maç! Yine girişte dolanıp kaç kaç olduğunu öğrenmeye çalışırken bir anda bir karambol oldu… Bazı kişiler dışarı çıkıyorlar ya da çıkartılıyorken biz bir anda hoop kendimizi içerde bulduk…

Küçük olmamızın etkisiyle acıyıp içeri mi aldılar yoksa gerçekten şanslı mıydık bilemiyorum… 

Fakat sonunda salona girebilmiştik ama bırakın maçı doğru dürüst izlemeyi nefes alabilmek bile mümkün değildi… Yine de maçın sonunu yarım yamalakta olsa (farklı ve garip açılardan kafamızı garip şekillerde uzata uzata) izleyebildik…

Bu seviyede kendi başıma gittiğim ilk basketbol maçıydı… Harikaydı, Fenerbahçe yenilmişti son anlarda (82-85) ama olsun yine de harikaydı….

Bunun dışında 1995’den itibaren Fenerbahçe Kadın Basketbol takımı maçlarına defalarca gitmişliğim vardır…

Ayrıca son 8 yıldır röportajda bahsi geçen oğlumun (Doruk) maçları için her daim Sakız sokak No22’ye yani Caferağa’ya geliyorum…

Evet size bu yazı ile karışık söyleşide  Yalçın abimi (Nam-ı diğer baba Yalçın) , Caferağa Spor Salonunu, yapılış hikayesini, harika bir lezzet olan ünlü Caferağa Sosislisini anlatmaya çalıştım…

Son dönemlerde garip tartışmalarla gündemde olan “Şehir içinde stad olur mu? Salon olur mu?” Tartışmalarının gölgesinde bu yazıyı sonlandırırken şehrin ayrılmaz bir dokusu olan Caferağa Spor Salonu için huzurlarınızda; bu salonu muhafaza eden Kadıköy Belediyesine; İstanbul İl Spor Müdürlüğüne; İl Spor Müdürümüze, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza, Türkiye Basketbol Federasyonuna; en önemlisi TÜM salon çalışanlarına, emekçilerine ve keyifli sohbeti için yaşayan tarih adamı ihtiyar delikanlı Yalçın Uçmak abime teşekkür ederim…

Başka yazılarda buluşmak üzere….

  • Leave a Comment